Choose Your Color

“Mürşid Kimdir?” Sorusunun Cevâbı

Akaid - Tefsir

“Mürşid Kimdir?” Sorusunun Cevâbı

“Mürşid Kimdir?” Sorusunun Cevâbı

  • 2021-02-04 09:41:44
  • Yediulya

Allâh'ın (cc) er-Reşîd isminin nübüvvet planındaki en son temsilcisi olan Hz. Muhammed (sav) de, Hz. Nûh (as) gibi hayâtını irşad görevine adamıştır. Bu konudaki sabrının ve cihâdının büyüklüğünden dolayı “azim sâhibi peygamberlerin” de en büyüğü olmuştur. İrşad konusundaki başarısını Allah Teâlâ, “Medîne İslâm Devleti” ile taçlandırmıştır. Hz. Muhammed (sav)'i fonksiyonel olarak Kur’ân'dan ne kadar iyi bilirsek, O'nun irşâdındaki başarısının sırrını da o derece iyi anlarızKur’ân-ı Kerîm, Hz. Peygamber (sav)'i bizlere; üstün ahlâkı1, azimli irâdesi2, merhameti3, nezâket ve kibarlığı4, ümmete olan şefkati5, gece geç saatlere kadar ibâdeti6, hak yolda dâimî sebâtı7, sürekli Kitâb'ı okuması öğretmesi8, zihinleri ve gönülleri tüm çirkinliklerden temizlemesi9, Kur’ân'daki kapalılıkları açıklaması10, Kitap'da olmayan konularda içtihad yapması11, yöneticilik vasfı12, küfre karşı ilkeli, ahlâklı tavrı13, hâkimiyet mücadelesi vermesi14, dâvetçiliği15 ve model olması16 özellikleriyle tanıtır. Bu vasıflar irşad görevi yapacak olan her Müslümanda olması gereken sıfatlardır. Bu özellikleri taşımayan insanlar irşad ehliyetinden yoksun oldukları için başarılı olamazlar. Ülkemizde dâvetin bir ilim alanına dönüşmemesi ve dâvetle ilgili kürsülerin kurulmaması, ehliyetsiz insanların dâvetçi gibi öne geçmesine zemin hazırlamıştır. Sonuçta ise Müslümanlar ehliyetsiz ve plansız çalışmalara râzı oldukları için dâvet yolunda istenen başarı elde edilememiştir. Hattâ ehliyetsiz dâvetçiler (!) ülkemizdeki İslâm düşmanlarının sayılarının artmasına sebep olmuşlardır.

İrşad görevini hakkıyla yerine getirmek isteyen her Müslümana mükemmel bir model olan Hz. Peygamber (sav), irşad konusunda güzel tavsiyelerde bulunmuştur. Mü'minlerin bu tavsiyeleri yerine getirirken; yukarda saydığımız, Hz. Peygamber (sav)'in sıfatlarıyla donanmaları ve ahlâkıyla ahlâklanmaları gerekir. Aksi halde başarılı olamazlar. Hz. Peygamber'in hayat tarzını kendi benliklerinde gerçekleştirmeyip sâdece dilleriyle irşad (!) görevi yapanları Hz. Muhammed (sav) şu hadîsiyle uyarmıştır: “Ümmetim üzerine en korktuğum şeylerden birisi de dilleriyle âlim geçinen münâfıklardır.”17 Hakîkî bir irşad ehli, hayat tarzıyla da referanstır. İnsanlar ondan bir şey dinlemeseler bile, onun hayâtını gözlemleyerek de doğru yolu bulabilirler. Nitekim şu nebevî haber bunun kanıtıdır: Hz. Peygamber'e, Kur’ân'da ve sünnette hükmü olmayan yeni bir mesele ortaya çıktığında ne yapılması gerektiği sorulunca O: “Mü'minlerden, Allâh'a ihlâsla ibâdet eden kimselerin gidişatına bakılacağını”18 söylemiştir.

Tüm hayâtını insanlığın irşâdına adayan Peygamberimiz, irşad görevinin terk edilmesi hâlinde Allah'tan (cc), umûmî bir belânın başımıza geleceği haberini bizlere bildirmiştir: “Bir toplumun içerisinde günahlar çokça işlenir, o toplumun fertleri bunlara engel olmaya güçleri yeterken ve suçlulardan daha kuvvetliyken kötülüklere engel olmazlarsa, Allâh'ın cezâsı herkese gelir.”19 Böyle bir cezâya müstehak olmamamız için Rasûlüllah bizlere şu emri vermiştir: “Müşriklere karşı mallarınızla, elinizle ve dilinizle cihâd ediniz.”20 Konuşulması gereken yerde konuşmamak, tavır alınması gereken yerde tavır almamak kişinin kendisini zillete düşürmesidir.21 Hz. Peygamber’in yerdiği zillet hâli ise, hakîkî Müslümana yakışmaz.

Hz. Peygamber’in bu emirlerini yerine getirirken, irşad ehli bir müslümanın tâkip etmesi gereken yolu Rasûlüllah şöyle açıklamıştır: “Müjdeleyin, nefret ettirmeyin, kolaylaştırın fakat zorlaştırmayın.”22 Allâh'ın Kitâbı'ndaki âyetlerden ve Rasûlü'nün hadislerinden yola çıkan büyük mütefekkir ve İslâm âlimi Mevlânâ (ö:1273), irşad ehli bir insanın taşıması gereken vasıfları şu ana başlıklar altında ifâde etmiştir: İrşad ehli; ilâhî aşk sâhibi, yumuşak kalpli, gönül ehli, olgunlaştırıcı, aydınlatıcı, rehber, yükseltici, sabırlı ve affedici olmalıdır.23 Tüm bunlardan anlaşılan şudur ki; irşad ehli bir insanın, Kur’ân-ı Kerîm'de fonksiyonları tanıtılan Peygamberimizin hâliyle ahlâklanması zorunludur. Müslümanların hangi zamanda ve yerde hangi şeye daha çok ihtiyaçları varsa, irşâdın öncelikli konusu da o olmalıdır. İrşâdın alanına, zamânın fıkhını yaptıktan sonra en doğru çözümü projelendirerek sunmak da girmektedir. İrşad adına ümmeti uyutmak ve onlara yüklenmeleri gereken teklifleri hatırlatmamak en büyük vebâldir. Çünkü teklifler Allah Teâlâ’nın insanlara arz ettiği emânetlerdir. Tekliften kaçmak ilâhî emânete ihânettir.

“Din, kişinin kendi ülkesinde yenik bırakılmışsa” irşad faaliyetine özellikle katılmak gerekir. Dînin mahkûmiyet dönemlerinde irşad faaliyetine katılmak bâzı âlimlere göre farz-ı ayındır.24 Hele de Avrupa Birliği'nden çokça söz edilen bir dönemde birilerinin hayâlî kahramanlıklarla övünerek: “Biz güçlüyüz, onların dinleriyle ve felsefeleriyle hesaplaşırız.” kuruntularından vazgeçmeleri lâzım. Kaliteli bir eğitimden geçmeyen, en küçük bir darbede savrulan ve İslâm’ı, hayâtı anlamlandırmada ciddîye almayan, kendileriyle bile hesaplaşamayan câhil insanlar kimseyle hesaplaşamaz. Sürekli kaybeden olur. Halkı îtikâdî anlamda politeizme kay(dırıl)mış ama bunun farkında olmayan bir ülkede ciddî anlamda toplumsal irtidatlar yaşanır. Eğer muhataplarınız siyâsî, iktisâdî, hukûkî yönden ve eğitim yönünden sizden daha güçlüyse, sorunları çok ciddî düşünmeniz gerekir. Bu sonuca varmamızın sebebi, insanımıza yönelik Kur’ân ve sünnet merkezli kaliteli bir irşad fıkhının yapılmadığını bilmemizdir. Böyle bir fıkhın yapılmayışı bizi, bizim ülkemizin değerlerine karşı düşman ettiği gibi ülke sorunlarına da yabancılaştırmıştır. Bugün bile çektiklerimizin çoğu, geçmişte ülke meselelerine yabancılaşmanın faturasıdır. Kendi ülkemizde ev sâhibi olduğumuzu unutup kendimizi kirâcı gibi görmemizdir. Bu yanlış bakış sebebiyle ne İslâmî anlamda mektebî bir hareket doğdu, ne de ülke sorunlarına vahiy merkezli projeler sunabilecek ilmî bir gelişme oldu. Bilmeden sâdece dünyâ sisteminin işleyişini daha da kolaylaştırdık.

Er-Reşîd isminden gerekli nasîbi alan bir Müslüman, rüşd yolunun kılavuzu olan Kur’ân ve sünnete göre hayâtını tanzîm eder. Hayâtını Kur’ân ve sünnete göre düzenlemeyen birinin er-Reşîd isminden aldığı zerre kadar pay yoktur. Bireysel anlamda vahyi yaşamak yeterli değildir. Vahiy hem yaşanmak hem de ona göre bir dünyâ kurmak için gönderilmiştir. Peygamberler tâlimle emredildikleri rüşd yolunu bireysel anlamda yaşayacak olsalardı kimse sıkıntı çıkarmazdı. Bu yol hem yaşanacak, hem de yaşatılacaktır. Çünkü karşıtı dalâlettir. Müslüman, dalâlet ortadan kalkana kadar cihâd etmekle memurdur.25 Er-Reşîd isminden nasîbini alan bir Müslüman hakkın ve hakîkatin tanıtımı için dâvet ve tebliği farz bir ibâdet bilir. İnsanları, mutlak rüşd yolu olan İslâm’a dâvet eder. İslâm’ın karşıtı olan tüm bâtıl dinlerden ve dîne karşı din olma iddiasındaki ideolojilerden uzak durur. Reşîd bir Müslüman, hayat tarzı olarak peygamberlerin, sıddîkların, şehidlerin ve sâlihlerin yolunu benimser. Azgınların ve tâğutların yoluna aslâ tâbî olmaz. Er-Reşîd isminden nasîbini alan bir Müslüman hem sözleriyle hem de hareketleriyle hakkın temsilcisi olur. Söz ile davranışlar arasındaki uyumsuzluk, bu isimden gerekli nasîbi almamanın bir tezâhürüdür. Rüşd yolunun kurumsal şekli İslâmî bir siyâsa ile gerçekleşir. Bu sebeple böyle bir siyâsa için çalışmak da er-Reşîd isminden alınan payla alâkalıdır. 

Dipnotlar:

1 Kalem 68/4.

2 Tevbe 9/40.

3 Tevbe 9/80.

4 Âl-i İmran 3/159.

5 Tevbe 9/128.

6 Müzzemmil 73/20.

7 Necm 53/2-4.

8 Âl-i İmran 3/161.

9 Bakara 2/129.

10 Nahl 16/44.

11 A’raf 7/157.

12 Nisâ 4/59.

13 En'am 6/96-59.

14 Tevbe 9/33.

15 Nahl 16/125.

16 Ahzab 33/21.

17 İbn-i Hanbel, Ahmed, Müsned, c. I, s. 22.

18 Dârimî, Sünen, Beyrut, 1997,c.I,s.61.

19 İbn-i Mâce, Sünen, Fiten, c. II, s. 1329.

20 Nesaî, Sünen, Had.no:1,c. VI, s. 7

21 İbn-i Mâce, a.g.e, Fiten, c. II, s. 1323.

22 Ebû Dâvûd, Sünen, Edeb, Had.no:4835. c. V, s. 170.

23 Usta, Mustafa, Dîvân-ı Kebir'de Mevlânâ'nın Eğitim Görüşü, M. Ü. İ. Fakültesi Yayınları, İst. 1995, s. 53-66.

24 Mevdûdî, er-Resâil ve'l-Mesâil, c. III, s. 379, Nehir Yay, 1992, İst.

25 Enfâl 8/39

Paylaş: