Choose Your Color

Türkçe Meâllerle İlgili Kısa Bir Değerlendirme; İlgilenenler İçin Önemlidir

Akaid - Tefsir

Türkçe Meâllerle İlgili Kısa Bir Değerlendirme; İlgilenenler İçin Önemlidir

Türkçe Meâllerle İlgili Kısa Bir Değerlendirme; İlgilenenler İçin Önemlidir

  • 2022-01-06 00:13:46
  • Yediulya

Hz. Muhammed (sav), en son ve evrensel tek peygamberdir. Kendinden önceki hiçbir peygamber evrensel değildir. Belirli kavimlere gönderilmişlerdir. Risâleti evrensel olan Rasûlullâh’ın dāveti de evrenseldir.1 Şu hadis Peygamber Efendimizin evrensel olduğuna ve herkesin ona îmân etmesinin zorunlu olduğuna delâlet etmektedir: “Canımı elinde tutan Allâh’a yemîn ederim ki bu (dāvet) ümmetinden ister Yahudi ister Nasranî olsun, kim ki benim peygamberliğimi duyar da gönderilmiş olduğum risâleti kabûl etmezse mutlaka cehennem ehlinden olacaktır.”2 Hadis bāzı rivâyetlerde “Bana îmân etmezse” şeklinde vârid olmuştur.”3 Hz. Muhammed (sav)’den sonra peygamber de kitap da gelmeyecektir. O’na gelen kitap, Kur’ân-ı Kerîm her türlü tahriften korunmuş ve kıyâmete kadar da korunacaktır. İlâhî muhafaza altındadır.4 Bu kitap hem ibâdetlerde tilâvet edilmek, hem de hayâtın her alanında yaşanmak için gönderilmiştir.

Kur’ân’ın gönderiliş amacına bağlı olarak Hz. Peygamber (sav), Allah Teālâ’nın Cebrâîl’e, Cebrâîl’in de kendisine öğrettiği gibi Kur’ân’ı tilâvet etmiştir. Bu tilâvete taharetle ön hazırlık yapan Rasûlullah (sav), değil kelimeleri harfleri bile sayılacak kadar ağır bir okuyuşla okumuştur. Âyetler üzerinde tefekküre dalmış; rahmet âyetlerine gelince Allah Teālâ’ya isteklerini bildirmiş; gazap âyetlerine gelince de yalnızca O’na sığınmıştır. Okuduklarını anlamış, anladıklarını yaşamıştır. Anlayıp yaşadığı güzellikleri insanlarla paylaşmıştır.

Kur’ân-ı Kerîm’i yaşamaya ayrı bir önem veren Rasûlullah (sav), yaşayan bir Kur’ân olmuştur. Yaşama sürecinde tālimi kurumlaştırmış ve Medîne’de Mescid-i Nebî’ye ek olarak dokuz mescid daha açtırmıştır. Her birinin başına “kurrâ sahabilerinden” birisini atamıştır. Bu çerçevede açmış olduğu okullarda hâfızlar yetiştirmiş ve hâfızlığı Kur’ân’ın korumasına vesîle bilip devamlı teşvîk etmiştir.

Hz. Peygamber’in (sav) Kur’ân eğitiminde sâdece okuma değil, anlama ve fıkhetme; içtihad yapmak sûretiyle hayâtın sorunlarını Kur’ân’la çözme ve hayâtın hiçbir alanında boşluk bırakmamak ayrı bir öneme sāhiptir. Bu bağlamda, içtihad teşvik görmüştür. Rasûlullah (sav) tilâvete ek olarak, içtihâdî seviyede Kur’ân bilen sahabilerini idârî görevlerde liyâkatleri münâsebetiyle dâimâ öncelemiştir.

Hz. Muhammed (sav)’in bizzat kendisi Kur’ân’ı anlamada dilin önemine vurgu yapmış ve “Kur’ân Arapçası’nın dîvânı olan câhiliye şiirini” iyi bilmelerini sahabilerine önemle tavsiye etmiştir. Ayrıca, Kur’ân’ı anlamada metodik hatālar yapmamak için usûl/yöntemle ilgili önemli açıklamalarda bulunmuştur. Kur’ân’ın hidâyet için nâzil olduğunu belirtip her türlü ön kabûllü ve yöntemsiz yaklaşımı eleştirmiştir.

Allah Teālâ’nın kendisine verdiği “tebyin” görevi gereği Kur’ân’dan gerektiği kadar âyeti tefsîr etmiştir. Kur’ân’ın kendisini tefsîrinden sonraki en güvenilir ikinci tefsîr kaynağı Hz. Peygamber’in sünnetidir. Rasûlullâh’ın sünnetini iyi bilip zapt eden sahabiler aynı zamanda ilk müfessirlerdir. Sözün özü; Kur’ân-ı Kerîm’i iyi anlayabilmek için Hz. Peygamber’in (sav) Kur’ân’a bakışını ve yaklaşımını iyi bilmek gerekir.

Çalışmamızın içerisindeki hususlar iyi bilinip kavranacak olsa yeni çalışmalara ışık tutabilir. Çünkü biz çalışmamız boyunca iyi bir tefsîr ve meâl yapabilmek için gerekli metodik donanımın önemiyle berâber dil ve sünneti bilmenin önemine vurgu yaptık. Esefle belirtelim ki yeni meâl/tefsîr çalışmalarının bazıları; Arap dilinin belâgat başta olmak üzere inceliklerine vâkıf olmayan, fıkıhtan, kelâmdan, hadisten, ahlâktan ve insanlık târihini bilmekten yoksun şahıslar tarafından hazırlandığı için hatālarla doludur. Meâllerin çoğu; emekten, köklü olmaktan, ilmîlikten, belâgattan, heyecan ve aşktan mahrum olmaları münâsebetiyle insanları sarsmıyor. Eskiden; “Muhammed Hamdi Yazır meâl yazmasaydı Türkçe meâl yazılır mı idi?” sorusunu soranlar, bu meâlden yapılan aşırmalara dikkat çekmişlerdir. Maalesef bu soruyu soran da en çok aşırmayı Yazır’ın meâlinden yapmıştır. Daha sonraları Muhammed Esed meâli çıkınca, yeni meâl yazarlarının çoğu ondan aşırma yapmaya başlamışlardır. Hattâ Esed’in bāzı kavramlara verdiği anlamlar moda gibi salgın hâlde kullanılmıştır. Bāzan tākip ediyoruz ki müfessir(!), Muhammed Esed’in meâlindeki kelimelerle sâdece oynamış. Eşanlamlı kelimeler kullanmış. Onun kullandığı kavramları seçerken bile kafa yormamış. Abdülkerim Süruş ülkemize gelip takvâyı tanımlayınca ve Muhammed Esed meâlinde aynı tanımı kullanınca bizim tefsîr hocalarımız ircâ eksenli bu tanıma “mal bulmuş mağribi gibi” yapışmışlardır. Zaman zaman lafızları buharlaştıran Esed’in meâlindeki hatālar aşırma meâllere aynen aktarılmıştır. Aşırma meâllere kaynaklık eden Esed’in meâlinde kullandığı mānâlar, onların meâllerinden uçacak olsa ortada ne kalacağını merâk ediyorum.

Tarihselci anlayışla yazılan meâller de piyasaya çıkmaya başladılar. Bu meâller bir boşluğu doldurmak için yazılmak yerine, modernitenin önünü açmak amacıyla yazılmışlardır. Tarihselci ve hermönetik anlayışla yazılan meâllerdeki hitap cümleleri; “Ey Mekkeli müşrikler”, “Ey Medîneli Müslümanlar”, “Ey Medîneli münâfıklar” biçimindedirler. Aynı meâller çok seçici davranarak öyle kelimeler kullanıyor ki okuyucuyu rûhen târihin içerisine hapsediyor. Âyetlerin mesajlarını Rudy Paret’in ifâdesiyle 610-632 arasına mumyalıyor. Biz şahsen bu çalışmaların māsum olduğuna inanmıyoruz. Kur’ân mesajlarının târih içerisine mumyalanması, pozitivist eksenli modern dünyâ görüşünün/Allahsız bir medeniyetin sâdece yollarını açar. İktidarlarının ömrünü uzatır. Böyle felsefî bir yaklaşımın māsum olduğunu nasıl savunabiliriz?

Müslümanların akıllarıyla alay eden ve işleri firavunların rejimlerini tahkîm etmek olan modern müfessirlerin(!) meâl ve tefsir çalışmalarına bakma imkânları bulduk. Arapça’ya yeni başlayan çocukların bile yapmamaları gereken “sarf” hatālarına şâhit olduk. Onlar Müslümanları küçük görüp akıllarıyla alay etmeselerdi bunları dile getirmeyecektik. Sözün özü; meâl yapmak için müfessirin taşıdığı şartların tamâmını kuşanmak gerekir. Çünkü “her meâl bir tefsirdir.” Eğer bu şartları kabûl etmeden câhilleri Kur’ân âyetleri üzerinde konuşmaya cesâretlendirirseniz, Allâh’ın âyetlerini sâdece oyuncak edindirirsiniz. Meâl yazarlarının, müfessirlerin taşımaları gereken niteliklerle mücehhez olduklarına inanmıyoruz. İnanmayışımız bir ön kabûlden ziyâde onların yaptıkları galat hatālardan kaynaklanmaktadır. Bu hatāları yerinden alıntılarla göstermeye çalışacağız.

Biz, bireysel yapılan meâl çalışmalarını doğru ve yeterli bulmuyoruz. Hele de ilmin konularının genişlediği, bilimsel bulguların arttığı bir zamanda tek kişilik meâllerin hatāları hâliyle çok olacaktır. Kolektif meâl yapalım derken Diyanet Vakfının beş kişiye hazırlattığı fakat kimsenin birbirinin bölümünü dikkatlice okumadığı, içerisinde fıkıhçılar olmasına rağmen fıkhî içerikli âyetlere yanlış anlamlar verildiği grup meâllerini de onamıyoruz. Meâl, Arap dilinin bütün alanlarında uzmanlaşmış 10’a yakın dilci, din ilimlerinin usûlünü bilen kişiler, hadisçiler, kelâmcılar, siyerciler, fıkıhçılar, târihçiler, antropologlar başta olmak üzere içerisinde doktor, mühendis, biyolog, astronom, kozmolog vb. ilim adamlarının da olduğu bir komisyon tarafından yapılmalıdır. En azından ilgili alan uzmanlarına yerine göre sıkça mürâcaat edilmelidir. Bütün bunlar kadar önemli olan bir başka husus, meâl bir çeviri olduğuna göre Türk dilini en iyi bilen uzmanlar bu çalışmanın içerisinde aktif görev almalıdırlar. Zîrâ meâl yazarlarımızın en önemli hatālarından biri de Türkçe’yi yeterince bilmemeleridir. Bu husūsu önemine binâen bir defa daha yineliyoruz; Türkçe meâl hazırlayanların en büyük sorunu Türkçe’yi iyi bilmemeleridir. Tüm meâllerdeki ifâde bozukluklarıyla alâkalı mücelled eserler yapmak mümkündür. Sözün hülâsası; teklif ettiğimiz şekilde, ideal bir meâl komisyon çalışması yapılırken iyi bir tefsîr de berâberinde yazılmış olacaktır.

Yukarıda değinmiş olduğumuz iyi bir meâl ancak kurumlar tarafından hazırlanabilir. Çünkü masraflı bir proje ve aynı zamanda ciddî bir takım çalışmasıdır. Bu projenin de uygulamada hatāları olacaktır ama diğerlerine göre daha az olması muhtemeldir. Hatāların aza indirgenmesi seçilecek insan unsuru ile alâkalıdır. İstikāmeti bozuk ve dîne bakışı ārızalı adamları bir araya getirirseniz sâdece yanlışları topluca onamış olursunuz. İlmî yeterlilik ve istikāmet olmadan bu çalışmalar hayırlı netîceler vermez. Hidâyet kitâbı olan Kur’ân, hidâyeti bozuk kimselerin meâl çalışmalarıyla ana hedefinden uzaklaştırılmış olur. Kurumsal bağlamda sivil yapıların böyle bir projeye sāhip çıkmaları gerekir. Çünkü resmî kurumlarda bilgiyi özgürce üretmek oldukça zordur. Resmî kurumlar resmî ideoloji ile çatışan hakīkatleri terör suçu gibi kabûl etmektedirler. Fakat sivil dediğimiz kurumlar da bir grup, kanâat önderi vesâyeti ve düşüncelerinin dinleştirilmesi krizi yaşıyorlarsa, ortada sivil kurumdan zâten bahsedilemez.

Dipnotlar

1 Hz. Peygamber’in evrenselliği ile ilgili bak: A’raf Sûresi 158; Enbiya Sûresi 107; Sebe Sûresi 28; Tekvir sûresi 27 vb. A’raf sûresinde diğer peygamberlerin sâdece kendi kavimlerine gönderildiklerine dâir vurgular vardır. Hz. Peygamber’in evrensel olması aynı zamanda mesajının evrensel olmasının ve kendinden sonra peygamberlik iddialarının da bâtıl olmasının kanıtıdır.

2 Müslim, 1, İman, 70, had. no: 240, c.I, s. 134.

3 Ahmed, Müsned, (tah.:Muhammed Şakir) no: 19579, c. VII, s. 137.

4 Bak: Hicr 15/9

Paylaş: